Hayat tüm zorluklara rağmen tüm kapıları kapatmaz. En zor durumlarda bile bir çıkış yolu mutlaka bulunur.


Ayşe henüz 6 yaşındayken annesini kaybetti. Haberi duyduğunda çığlıkları hastane koridorunda yankılandı.


O gece hiç uyumadı. Ertesi gün annesi toprağa verilirken aslında onun için çok zor bir hayat başlıyordu.


İki hafta boyunca,Zeynep teyzesi onlarda kaldı. Evleri baş sağlığı için gelenlerle dolup taştı. Annesi çok sevilen bir insandı.


Aradan çok geçmeden babası Demir onu yanına çağırdı ve konuşmak istedi.


“Bak kızım yarın ben evleniyorum, yeni eşimle tatile çıkacağız, sen bu süre içinde teyzende kalacaksın.” dediğinde dünya ikinci kez başına yıkılıyordu. İki hafta sonra teyzesi onu eve bıraktığındababası ve üvey annesi tatilden yeni dönmüştü.


Babası yeni eşi Arzu’nun elini öpmesini söylediyse de Ayşe kabul etmedi, koşarak odasında gitti ve ağladı.


Ayşe daha ilk öğretimi bitirmeden 2 erkek kardeşi dünyaya geldi.


Ayşe okuldan gelir gelmez kardeşlerine bakmak zorundaydı. Sadece bu da olsa iyi… Arzu evdeki birçok işi Ayşe’ye yaptırmaya çalışıyordu.


Ayrıcaen küçük hatasında hakaret etmekten ve şiddet kullanmaktan çekinmiyordu. Korkuttuğu için Ayşe olanları babasına da anlatamıyordu. Onu en çok yıkan babasının daha annesi yaşarken üvey annesiyle ilişkisi olduğunu öğrenmesi oldu.


Bahçeli büyük bir evde yaşıyorlardı ama o bahçedeki bir kulübede kalmak zorundaydı. Aradan yıllar geçti, güçlükle de olsa liseyi bitirdi.


Okumak istiyordu. Ev işlerinden fırsat kaldıkça üniversite sınavlarına hazırlanıyordu. Ama bir akşam babası yanına çağırıp


“Bak kızım biz annenle konuştuk. Sen artık okula gitmeyeceksin ve annene yardım edeceksin.” dediğinde tüm dünyası yıkıldı.


Gece sabaha kadar kabuslarla uyandı. Ertesi akşam olağanüstü bir şey yaşadı. Annesi Elif’i rüyasında gördü. Annesi onun saçlarını okşayarak “Bak kızım sakın üzülme, sen okuyacaksın ve çok başarılı olacaksın. Sen yeter ki iste. Sakın pes etme! Ben yoksam teyzen var.” dedi.


Her şey sanki gerçekmiş gibiydi. Ayşe gözlerinden akan yaşlarla uyandığında gün yeni doğuyordu. Ayağa kalktı yüzünü yıkadı. Eşofmanlarını giydi ve yakındaki bir parka gidip kan ter içinde kalıncaya kadar koştu. Eve geldi ve ev işlerini bitirdi. Sonra bahçeye çıkıp teyzesini aradı. “Zeynep teyzebabam beni okutmak istemiyor. Teyze dün akşam annemi rüyamda gördüm, ben yoksam teyzen var.” dedi. Bana destek olur musun?”


Teyzesi çok duygulanmıştı. “Canım kızım sen bana kardeşimin emanetisin. Sana her türlü desteği veririm. Ev küçük demezsen bizde kalırsın.”


“Eniştem ne der?”


“Enişten memnun olur. Çocuğumuz yok seninle eve neşe gelir. Sen istediğin zaman babana söyle ve bir taksiye atla gel.”


“Ah teyzeciğim, öyle mutuyum ki…”


Arzu halen uyuyordu.


Ayşe ev işlerini de bitirdi ve müştemilata gidip eşyalarını hazırladı.


Babası için bilgisayarının arasına bir not bıraktı ve bir taksi çağırıp evden çıktı. Not açık ve netti. “Baba ben artık teyzemlerde kalacağım. Beni teyzem okutacak. Senden hiçbir şey istemiyorum. Sadece beni engelleme yeter. Ben okumak istiyorum.”


Ayşe gelinceye kadar teyzesi odasını hazırlamıştı bile…


Durumu öğrenen eniştesi de işten izin alıp eve erken geldi. Evde bir bayram havası esti. Babası izin vermediği için teyzesiyle çok az görüşebiliyordu. Zeynep Hanım da kardeşine kötü davrandığı için Demir’e çok kırgındı.


Ayşe’nin teyzesinde kaldığını öğrenen babası çılgına döndü. Aynı şekilde Arzu da çok öfkelendi. Evde tüm işlerini yaptırdığı yardımcısını kaybetmişti. Arabaya atladılar ve eve baskın yapar gibi geldiler. Buna rağmen Zeynep Hanım onları çok sakin karşıladı.


“İçeri buyurun.” dediyse de Ayşe’nin babası Demir “Gerek yok, kızımı alıp gideceğiz, yoksa polise başvuracağız.” deyince Zeynep’in eşi Ahmet “Madem dostça gelmediniz, istediğiniz yere başvurun. Ayşe kendi isteği ile geldi.” dedi.


O sırada Ayşe odasında tir tir titriyordu. Tekrar o eve adım atmak istemiyordu. Ertesi sabah polis arabalarının sirenleriyle uyandılar. Polis haklarında şikâyet olduğunu ve karakola gelmeleri gerektiğini söyledi. Zeynep, Ahmet ve Ayşe hep birlikte karakola gittiler.


Karakoldan çıktıklarında üçü derahatlamıştı. Çünkü Ayşe iki gün önce 18 yaşını doldurmuştu.


Aradan yıllar geçti. Ayşe babasıyla görüşmek için çok uğraştıysa da başaramadı. Babası onu görmek istemiyordu. Ayşe de artık umudu kesti. İşletme fakültesini bitirdikten sonra bir süre bir tekstil firmasında çalıştı. Sonra da kendi işini kurdu ve çok başarılı oldu. Para kazanmaya başlayınca ilk iş olarak kirada oturan teyzesi için güzel bir daire satın alıp hediye etmek oldu.


Başka bir şirketin sahibi Burak Bey’le tanışınca hayatının aşkını bulduğunu düşündü. Onu asıl üzen babasının halen ona düşman olmasıydı. Düğününe bile gelmedi. Evlendikten sonra Burak ve Ayşe iki şirketi birleştirdiler.Tekstil şirketleri her geçen gün büyüyordu. 7 yaşındaki kızı Nehir’in doğum gününü kutlarken gözyaşlarını tutamadı. Çünkü onun çocukken hiçbir zaman doğum günü kutlanmamıştı. Bir oyuncağı bir bisikleti olmamıştı. Erkek kardeşlerinin doğum günlerinde o bir çalışan gibi yemekleri ve masayı hazırlardı. Yemeğe asla ailesiyle oturmasına izin vermezlerdi. Yemeğini mutfakta yemek zorundaydı.


Eşi Burak onun yaşam hikayesini en ince ayrıntısına kadar biliyordu. Ona sıkıca sarıldı ve “Seni mutlu etmek için elimden gelen her şeyi yapmaya hazırım aşkım. Seni çok seviyorum.” dedi.


Bir cumartesi sabahı telefonu çaldı, arayanın sesini duyunca çok şaşırdı.


“Baba sen misin?” dedi.


Babasının sesi titriyordu. Tedirgindi.


“Evet kızım, aslında seni aramaya yüzüm yok ama mecbur kaldım.”


“Babacığım ne demek bu! Sen benim babamsın, hepimizin hataları olabilir.”


“Kızım sana gelmem lazım, derdim çok büyük.”


“Baba bana konum gönder seni aldırtayım.”


“Tamam kızım.”


Ayşe şoföründen rica etti. Şoför hemen yola çıktı. Ayşe neler olduğunu anlayamıyordu. Durumu eşi Burak’a da anlattı. O da çok şaşırdı.


Demir kızının başarılı olduğunu biliyordu ama bir malikanede oturduğunu bilmiyordu. Koca kapı açıldı. Araba malikaneden içeri girmiş ve ki yanı palmiyelerle kaplı yoldan ilerlerken Demir ne büyük hata yaptığını düşünüyordu. Kızının yüzüne nasıl bakacaktı.


Ayşe onu kapıda karşıladı. Hiçbir olumsuzluk yokmuş gibi davranıyordu. Eşi Burak’la ve kızı Nehir’le tanıştırdı. Güzel bir yaz günü olduğu için havuz başına oturdular. Demir Torunu Nehir’e sıkıca sarıldığında gözyaşlarını tutamadı.


Demir ne diyeceğini nasıl konuşacağını bilemiyordu.


Ayşe “Babacığım çok sevindim yıllar sonra da olsa seni gördüğüme, senin için ne yapabilirim?” diye sordu.


“Yalnız konuşabilir miyiz?


“Babacığım benim Burak’tan gizli hiçbir şeyim olamaz. Anlat lütfen.”


“Bak kızım nasıl anlatacağımı bilemiyorum. Çok hatalar yaptım, Arzu’nun ısrarıyla oturduğumuz ev de dahil olmak üzere tüm mal varlığımı iki kardeşinin üzerine yaptım. Arzu sana hiçbir şey kalmasını istemiyordu.


Onlar okumadılar ve kendi işlerini kurdular. Ben hastalandım kendi işimi kapatmak zorunda kaldım. Uzun süre tedavi oldum. Maddi olarak da zor durumlarda kaldık. Kardeşlerin oturduğumuz evi de sattılar ve biz onlar da kalmaya başladık. Ancak gelinler bizi istemediler. Şimdi de iki oğlum huzurevine gitmemizi söylüyorlar. Ne yapacağımızı bilemiyorum. Sana karşı yüzüm yok ama çaresizim. İzin verirsen evinin bahçesindeki kulübede bile kalabiliriz.”


Ayşe babasının anlattıklarını gözyaşları içinde dinledi.


Boynuna sarıldı. “Babacığım sen benim babamsın, ne demek! Bahçede müştemilat dışında misafirler için yaptırdığımız bir ev daha var. Beğenirsen orada kalırsın, yok istemezsen sana ayrı bir ev alırım.” dedi.


Demir gözlerinden akan yaşlarla kızına “teşekkür ederim. Arzu da çok hasta o da gelebilir mi?”


“Baba o ev senin evin. Sen nasıl istersen. O bana çok kötülükle yaptı ama ben kötülüğe karşı iyilik yapmak istiyorum. Belki bir gün o da iyi bir insan olur.”


Arzu ve Demir malikaneye taşındıklarının ilk günü akşamı hep birlikte havuz başında sofraya oturduklarında Arzu Ayşe’yle göz göze gelemedi. Daha aradan bir hafta geçmeden o güne kadar adını bile anmayan erkek kardeşleri de onu aradılar ve ziyaretine gelmek istediler.


Nehir’in 8. Yaş gününde bütün aile bir araya geldiler. Çok sayıda başka konuk da vardı.


Üvey annesi, babası ve iki erkek kardeşi mahcuplardı. Kardeşlerinin eşleri böyle zengin ve cömert bir ablaları olduğunu yeni öğreniyorlardı.


Arzu tüm cesaretini topladı


“Kızım Ayşe sana minnettarım, beni affetmeni beklemiyordum. Bana insanlık dersi verdin. Yanlış yapmışım. Bundan sonra tüm hayatımı sana karşı yaptığım hataları telafi etmekle geçireceğim.” dediğinde çok samimiydi.


Ayşe sıkıca sarıldı. “Hepimiz hatalar yapabiliriz, önemli olan hatamızı anlamamız. Nehir sizin de torununuz” dedi ve Nehir’i çağırdı. “Nehir kızım anneannene sarılmanı istiyorum.”


Nehir koşarak geldi. Arzu’ya sıkıca sarıldığında Ayşe gözyaşlarını tutamadı ve hıçkırarak ağlamaya başladı.


Hep birlikte bir aile fotoğrafı çekilirken kimse dışlanmamıştı.


Burak Ayşe’ye sıkıca sarıldı. “Benim en büyük şansım sensin. Bana kin tutmamayı, kimseden nefret etmemeyi öğrettin aşkım.” dedi.


Nehir doğum günü mumlarını üfleyip ve tüm konuklar tarafından alkışlandığında Nehir’e ilk sarılan Ayşe oldu. Gözleri doldu. Onu asıl mutlu eden kızının kendisi gibi bir hayatı olmayacağıydı.


Kolay olmamıştı ama başarmıştı. Çünkü hayal etmeyi asla bırakmamıştı.


Zeynep teyzesi ile eniştesini yanına davet etti. Davetlilere “Bu iki muhteşem insan hayatımda olmasaydı ben burada olamazdım. Onlar beni düştüğüm dipsiz kuyudan alıp çıkardılar.” dediğinde herkes alkışlarken babası ve Arzu yer yarılsa içine girecek durumdalardı.


Hep birlikte salona geçtiklerinde duvardaki devasa resim en çok da babasını ve Arzu’yu şaşırtmıştı. Ayşe annesinin bir resmini ünlü bir ressama tüm duvarı kapsayacak şekilde çizdirmişti.


Asıl dikkat çekici olan resmim altına kocaman harflerle yazılmış, “Anne aramızdan ayrıldıktan sonra bile beni yalnız bırakmadın ve bana yol gösterdin.” yazısıydı. Babası hüzün, acı, pişmanlık, sevinç, mutluluk gibi tüm duyguları birlikte yaşıyordu. Arzu daha fazla içeride kalmak istemedi ve dışarı çıktı. Utanç ve pişmanlık duyguları içindeydi.


O artık başarılı bir iş insanı, muhteşem bir eş ve harika bir anneydi. Tek hüznü annesinin yanında olmayışıydı. İstemişti ve zorlukları yenerek başarı hikayesini yazmıştı.


Cengiz Hortoğlu


 


 


 


 





Lütfen Bekleyin
İHBARDA BULUN