
Fransızlara atfedilen bir atasözü vardır. Onlar ‘Büyük adamlar, büyük kadınların eseridir!’ derlermiş. Gerçekten de dâhileri doğuran da yoğuran da kadınlardır. Kadının en büyük dehasıdır bu. Çünkü kadın, işi ve mesleği ne olursa olsun, her şeyden önce ‘anne’ dir. Beden ve ruh sağlığı yerinde olan, topluma faydalı nesiller yetiştirerek, aslında üretime ve ekonomiye en büyük katkıyı sağlar.
Günümüz dünyasında kadın olmak çok heyecan verici bir olay. Kadın artık sadece evi yuva yapan, çocuk yetiştiren ya da toplum içerisinde hoşluğu ve zarafetiyle göz dolduran biri olarak değerlendirilmiyor. Toplumun hemen her alanında etkinlik gösteren, hatta söz sahibi olan bireyler olarak düşünülüyor.
Ancak, yine de ‘kadın’ olmak çok zor. Geleneklerimiz ve hızla değişen koşullar arasında çelişki aşılamaz gibi görünüyor ve hangi mesleği seçerlerse seçsinler, yine de kadınlar ‘kadın’ olmayla eş anlamlı hale gelmiş ‘yuvayı yapan dişi kuş’ kimliğinden ve bu kimliğin beraberinde getirmiş olduğu ağır yükümlülüklerden sıyrılamıyor. Neticede, bir yanda aile içerisinde anne ve eş kimliğini üzerine geçirip müşfik, fedakâr, yumuşak, kısacası ‘kadın’ olmanın doğasından kaynaklanan görevlerini yapıyorken; diğer yandan sabah evinden işine doğru giderken, bir erkeğin taşıyabileceği sorumlulukları üzerine alıp daha sert, otoriter, aktif ve başarılı iş kadını kimliğini giyinip, aile yaşamıyla kariyerini birleştirmeye çalışıyor.
Türkiye’de İş Hayatında Kadın
Ülkemiz, çok ilginç ama gerçek, kadını en çok ön plana çıkartabilmiş, kadın haklarına en fazla değer vermiş ülkelerden biri. Türkiye’de kadınlar milletvekili olmuş, yargıç olmuş, doktor olmuş, bakan hatta başbakan olmuş, haklarına birçok ülkeden daha önce kavuşmuş. Buna karşın, genel olarak kadının çalışma hayatına katkısı açısından Türkiye sıralamada oldukça gerilerde kalmakta. Bu bana göre, olağan üstü bir paradoks.
Ülkemizde kadınlar, ‘görünür’ olmaya ve karar mekanizmalarında yer almaya Cumhuriyet devriminin açtığı olanaklarla kavuşmuşlar. Tüm geleneksel sosyo-kültürel engellere rağmen, bir ülkenin tarihinde pek uzun bir zaman dilimi sayılamayacak 76 yıllık bir sürede, geleneksel ideolojiyi zorlayıp, özellikle 1970’li yıllardan sonra reklamcılık, bankacılık, turizm, sigortacılık, bankerlik gibi ‘erkeğe özgü’ diye nitelenen pek çok alanda söz sahibi olmuşlar.
İş ilanlarında ayrımcılık yapılıyor örneğin! Ama öyle, ‘kadınlara özgü’ ya da ‘erkeklere özgü’ diye belirtilmeden. Özellikle vitrine yönelik işlerde yani görüntünün, ilk etkinin önemli olduğu işlerde, kadın elemana rağbet edildiğinden, bu tür işler ‘prezantabl’ tanımıyla ifade ediliyor.
Prezantabl: Gösterişli, iyi görünümlü anlamına gelen Fransızca bir sözcük. Bu tanımıyla verilen iş ilanlarından yararlanabilmemiz için, boylu poslu, güzel, gösterişli, iyi giyimli ve bakımlı olmamız gerekiyor. Bu özellikleri olanlar arasında yabancı dil ve bilgisayar programlarını bilenler tercih ediliyor. Ama prezantabl değilseniz, istediğiniz kadar akıllı, zeki ve becerikli olun, hatta 5 yabancı dil bilen bir bilgisayar dahisi bile olsanız, faydası yok. Bu özelliklerinizin işe yarayacağı alanlar, prezantabl elemanlar tarafından paylaşıldığı için boşuna başvurup moralinizi bozmayın!
Kadınlara Göre Meslekler
Günümüzde kadınlar belli mesleklerde yoğunlaşıyor. Düşük beceri isteyen, erkekler tarafından tercih edilmeyen, tarım ve hizmet sektörünün bazı alanları, tütün, dokuma, giyim, gıda ve ambalaj sanayii kadınların yoğun olarak istihdam edildiği bazı iş kolları. Kadının vasıflı hale gelmesi önündeki engeller kadar, geleneklerin kırılamayışı da bu sonucu doğuruyor. Kamu yönetiminde, kadınların çoğu öncelikle asistan, sekreter, büro görevlisi, santral memuru ve hemşire olarak çalışıyorlar.
Dikkat edilirse bunlar yaratıcı olmaktan çok yardımcı nitelik taşıyan ve yönetsel hiyerarşinin alt düzeyindeki işler. Şoförlük, bekçilik, müfettişlik ve kaymakamlık ise (istisnalar hariç) erkeklerin istihdam edildiği alanlar.Yani yönetsel hiyerarşinin en alt ve en üstkademeleri kadınlara kapalı.Sağlık alanında ise kadınhekimler genellikle, çocuk hastalıkları ve kadın doğum dalında uzmanlaşıyor. Kalp ve beyin cerrahisi erkeklerin tekelinde. Sanayide de durum pek farklı değil. Gemi, otomobil, uçak sanayiinde değil de bisküvi, konserve, çorap üretimi gibi gıda ve tekstil dallarında yoğunlaşıyor kadınlar.
İstatistiklere göre, kendi işini kendisi yöneten kadın girişimcilerle birlikte, üst düzey yönetici kadın oranı %1, tüm çalışanlar arasındaki kadın yönetici oranı ise %001. Ortaya çıkan sonuç kadın iş gücünün, zekâ ve yeteneğinin savurganlığı.
Öte yandan;
· Astları kadın yöneticiyle çalışmak istemez. Bu durumdaki erkekler kendilerini aşağılanmış hissederken, bir erkek tarafından yönetilmeye alışkın olan kadınlar, kadın yöneticiyi dirayetsiz bulurlar.
· Bir erkek tüm enerjisini işe verebilir. Kadın ise enerjisini ev ve çocuklar arasında paylaşmak zorundadır.
· Başarılı erkeğin aile ve kişisel yaşamı sorgulanmazken, çalışan kadın ailesinive çocuklarını ihmal ediyor gözüyle bakılır. Bu nedenle kadın hep suçluluk hisseder.
· Erkeğin yorgunluğu anlaşılır, kadınınki eleştirilir.
· Erkeğin yükselme hırsı desteklenir, kadınınki engellenir.
· Erkeğe hiçbir şey fazla görülmez, kadın için ise ölçüler vardır. Çok hırslı, çok akıllı, çok işini bilir, vb. tanımlamalar kadınlar için yergi yüklüdür.
Bütün bu olumsuzlukların yanı sıra, evde çalışmaktan, ertesi iş gününe yeteri kadar hazırlanamayan kadının, çalışma hayatında başarılı olabilmesi mucize değil midir? İşin hoş tarafı, bu mucizeyi gerçekleştiren kadınların sayısı her geçen gün artıyor.
Av. Çiler Nazife Koşar